
İnsanın gerçek benliği ancak
ölümün karşısında doğar. (Saint Augustine)
Ölümün bilincinde olmayan insan,
yaşadığının bilincinde de değildir. (Gündüz Vassaf)
Hepimizi bekleyen bir gerçek var: Ölüm. Ölüm de doğum kadar hayatın
bir parçası bizim için. Ölüm hepimizi bekleyen bir gerçekken ve çevremizde
hergün birileri teker teker ölürken hayatımız ölüm unutkanlığı içinde geçiyor.
Gündüz Vassaf’ın deyimiyle ölümlü olduğumuzu düşünmeyerek ve öleceğimizi hemen
hiç düşünmeyerek kendimizi zihinsel bir deli gömleği içine sokmuş bulunuyoruz.
Ölümü düşünmüyoruz çünkü ölüm unutkanlığı bizleri rahat ve güvenli bir ruh
haline götürüyor. Ölümü unutmak ve kendimizden uzak tutmamız için günlük
eğlenceler ve işlerin akışına kendimizi bırakmamız yetiyor.
Ölümü düşünmek birbirine zıt iki ruh haline götürüyor insanı. Bir
yanda ölümü düşünmenin getirdiği ölüm korkusu bizleri sararken diğer yandan
ölümü düşünmekle bizlerin yaşam kalitesi artıyor. Evet, doğru duydunuz hemen
hemen her büyük düşünür ölümün hayat boyu düşünülmesinin hayatı
yoksallaştırmaktan çok zenginleştirdiği sonucuna varmıştır. Martin Heideggere
göre kişisel ölümümüzün farkında olmak bizi bir var oluş şeklinden daha yüksek
olana geçmeye sevketmektedir. Kısacası kişinin kendi ölümü ile yüzleşmesi
kişisel bir değişime sebep olur. Çünkü kişi kendi ölümünü düşünmeye başladığında
hayatına yeniden bir çeki düzen vermeye başlar. Neyin önemli neyin önemsiz
olduğunu daha iyi kavrar. Geçen her bir
dakikasının farkında olmaya ve her anı hakkıyla yaşamaya gayret eder. Golden
Gate köprüsünden atlayan ve hayatta kalan on kişiden altısı ile yapılan
görüşmeler, ölümün kucağına atlamalarının ardından bu altı kişinin hayat
görüşlerini değiştiğini göstermiştir.
Russel Noyes çeşitli nedenlerle ölüme yaklaşan 200 kişiyi incelemiş ve
bu kişilerde ölümle yüzleşmelerinin sonucu olarak hayatın kısalığı ve değerli
oluşuna dair güçlü bir duyguya, hayattan daha büyük bir zevk alma duygusuna,
yakın çevreye karşı algının ve duygusal tepkiselliğin arttığı duygusuna, o anı
yaşama ve geçen her anın tadını çıkarma yeteneğine, hayatın daha fazla farkında
olma duygusuna sahip olduklarını rapor etmiştir. En çarpıcı örneklerden biri de
ölümle burun buruna gelen böbrek hastası Kathy’nin hikayesidir. Kathy böbrek
yetmezliğinden ölmek üzereyken başarılı bir böbrek nakli ile hayata geri
döndüğünde şunları söylemişti:
“Hayatımda iki Kathy vardı. Bunlardan ilki diyaliz sırasında öldü. Ama
ikinci Kathy, ben artık oyum. Hayatı çok seviyorum Gökyüzündeki güzelliğe
bakın! Muhteşem bir mavi! Bir çiçek bahçesine giriyorum ve her çiçek büyüleyen
göz alıcılıkla bir renge bürünüyor. Bildiğim bir şey, eğer ilk Kathy olarak
kalsaydım bütün hayatımı boşa harcamış olacaktım ve yaşamanın gerçekte ne büyük
mutluluk olduğunu hiç öğrenmeyecektim. Yaşamaya başlamadan önce ölümün
gözlerinin içine bakmak zorunda kaldım. Yaşamam için ölmem gerekiyordu”
Evet, hayat kalitemizi arttırmak, hayatı hakkıyla yaşamak, sahip
olduklarımızın farkına varmak istiyorsak ölümün gözlerinin içine bakmamız
gerekiyor. Ama ölümün gözlerinin içine
bakmak ya da ölümle yüzleşmek kolay değil. Çünkü ölüm, çoğu kimse için korku
verici bir olay. Ölüm korkusu her zaman her yerde bulunuyor. Ve bu korku o
kadar büyük ki insan hayat enerjisinin büyük bir kısmını ölümün inkârı için
harcıyor.
Acaba ölümle ilgili korktuğumuz şey tam olarak nedir? Bu konuda
yapılan araştırmalar bu korkunun birbirinden ayrı birçok korkunun bileşimi
olduğu sonucuna varmışlardır. Bu korkular,
1. Ölümümüm akrabalarıma acı verir.
2. Bütün plan ve projelerim sona erer.
3. Ölüm sürecin acı verebilir.
4. Artık hiçbir deneyimim olmaz.
5. Artık bana bağımlı olanlara bakamam.
6. Ölümden sonra hayat varsa başıma geleceklerden korkuyorum.
7. Ölümden sonra bedenime ne olacağından korkuyorum.
Yalom’a göre kişisel yok olma korkusu kaygı girdabının tam ortasında
bulunmaktadır. “Plan ve projelerim sona erecek” ve “Artık hiçbir deneyimim
olmayacak” cümleleri yok olma korkusunun tezahürleridir. Gerçekten de
insan kendini kaybetmekten ve bir hiç haline gelmekten dehşetle korkmaktadır.
Bu korkudan kaçmak isteyen insan, ölümü inkara ve unutkanlığa başvurur. Bu korku bastırılmaya çalışılır ve gün yüzüne
çıkarılmaz. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki var olan psikolojik hastalıkların
kökeninde ölüm korkusu yatmaktadır (bkz. Irvın Yalom, Varoluşçu Terapi).
İnsanlar ise ölüm korkusunu
arttıran ya da azaltan üç farklı tutum sergiliyorlar.
a) Ölümden sonraki hayatı inkar edenler: Ölümden sonraki hayatı inkar
edenler yok olma ve hiç olma korkusunu en derin bir şekilde yaşıyorlar. Ölüm
onlar için tam anlamıyla bir yokluğu ifade ediyor ve ölümü düşünmek bu
insanlara oldukça acı veriyor. Bu insanlar çareyi ölümü düşünmemekte ya da
unutmakta buluyorlar.
b) Ölümden sonraki hayatı kabul edenler fakat kabul ettikleri hayatın
gerektirdiklerini yapmayanlar: Bu grupta bulunanlar ölüm sonrası hayatı yani
cennet ve cehennemi kabul ediyorlar. Ancak ölüm sonrası hayatta kendilerini
Cennete götürecek olan eylemleri bu dünyada sergilemiyorlar ya da
sergileyemiyorlar. Bu kişilerin ölüm korkusuna bir de Cehennem’e girme korkusu
ekleniyor. Bu gruptakiler yok olmak korkusuna kıyasla daha hafif bir korku
yaşıyorlar. Ancak ölümü düşünmek onlara da rahatsızlık verdiği için ölüm
düşüncesinden uzaklaşıyorlar.
c) Ölümden sonraki hayatı kabul edenler ve bu hayatın gerekliliklerini
yerine getirenler: Ölüm korkusunu en az seviyede bu kategorideki insanlar
hissediyorlar. Çünkü bu grupta yer alan insanlar için ölüm bir yokluk kapsı
değil Cennete açılan bir kapı hükmünde.
Cennet ise en güzel nimetlerle donatılmış bir yer olduğu için bu grubun
insanları ölümle rahatlıkla yüzleşebiliyorlar. Bu sebeple yukarıda sayılan
korku türlerinin çoğunu yaşamıyorlar ve yaşadıklarını da çok hafif düzeyde
yaşıyorlar. Hatta bu inanışın zirvesinde bulunanlarda ölüm korkusu namına
hiçbir şey bulunmuyor. Mevlana gibi “ölüm günüm benim düğün günümdür”
diyebiliyorlar.
1. Bediüzzaman Said Nursi, Gençlik Rehberi
2. Irvin D. Yalom, Varoluşçu Terapi
3. Gündüz Vassaf, Cehenneme Övgü
Mehmet Teber
Psikolojik Danışman/Pedagog
Hiç yorum yok:
HTML kodu kullanarak yazılan yorumlar onaylanmaz.
Yorumlarınızı yazarken menüden "Anonim"i seçiniz. Yoruma ad soyadınızı yazabilirsiniz.
Eğer bir Gmail hesabınız var ise, menüden "Google hesabı"nı oturum açıp seçebilirsiniz.
Menüden Adı/URL seçeneği ile, adınızı ve e postanızı yazabilirsiniz.