Toplum artık herhalde psikolojik danışmanlık konusuna daha eğilimli bir durumda, değil mi? Önceden farklı gözle bakılabiliyordu, ama bugün problemler toplumun üzerine geliyor. Sizce problemler nereden kaynaklanıyor?
Ben şehir şehir gezerim, şu ana kadar daha çok ailelere yönelik konferanslar verdim. Konferanstan sonra, çıkışta o kadar çok soru geliyor ki çocuklarla ilgili, kendileriyle ilgili… Türkiye beden sağlığı meselesinde epey bir yol katetti artık. Sağlık imkânlarına ulaşmak kolaylaştı, imkânlar arttı ama ruh sağlığı biraz geri kaldı, dikkatler buraya kaymaya başladı. Modern şehir, şehircilik, büyüme, hızlı gelişme, medyanın bozuculuğu, okul ortamları, neslin değişmesi, bu sefer aileler çocuklarını zapt edemez hale geldi. Mesai şartları nedeniyle pek ilgilenemez hale geldi; bir de çocuğu çok denetleyemez, eğitemez, kontrol edemez hale geldi. Toplumun getirdiği sorunlar var. Bu sefer müthiş bir psikoloji, ruh sağlığı üzerine çalışma ihtiyacı var. Bu ihtiyaç; psikiyatristler artık çok daha fazla yoğun devlet hastanelerinde ama psikoterapi Türkiye’de hala yaygınlık kapsamında değil, büyük bir boşluk var. Psikiyatristler az ilgilenebiliyor devlet hastanelerinde, yoğunlar, bir hastaya belki beş on dakika ayırabiliyor.
Psikoterapi dendiğinde, insanlar konuşmak istiyor aslında, biraz daha
dinlenilmeye ihtiyaçları var. Bu hizmet de çoğu kimse için lüks
kalıyor. Çünkü her bir seans en az 150 liradan başlıyor, 250-300 liraya
kadar gidiyor. Mesela çocuk için, depresyon için, panik atak için,
ergenlik problemleri için, aile içi çatışmalar için 3-4 seanstan aşağı
da olmuyor, maliyetli bir tedavi. Bu sefer bir birikim oluşuyor. Sonra
psikiyatriye gidip oradan ilaç alıyor ama ilaca karşı da bir ön yargı
var. Bu ilaçlar bilmem bağımlılık yapıyor, yan etkileri var, ağır
ilaçlar vs. gibi ön yargılar var. Arada sıkışmış bir toplum var.
Psikiyatra gittiğinde de çok yaygın tanılar var; dikkat eksikliği,
hiperaktivite…Psikiyatrist de kendini, her gelen soruna karşı bir ilaç
yazmak zorunda hissediyor.. Bu sefer de ilaç kullanımı epey çoğalmış
oluyor. Toplumda bir sıkıntı var yani. Belediye, aile sağlığı merkezleri
açıyor, kadın sağlığı merkezleri açıyor, orada psikiyatrları istihdam
ediyor ama onlar da çok yoğun artık. Bir ay öncesinden bir randevu ancak
alabiliyorsunuz. Talebi karşılayamıyor.
Sizin çalışmalarınız da bu şartlarda vatandaşın biraz daha kolay ulaşabileceği bir yerde durmak diyebilir miyiz?
Aynen öyle. Ben belediyelerle çalışıyorum burada; Küçükçekmece
Belediyesiyle, bazen Bahçelievler Belediyesiyle… Ailelere çocuk eğitimi
konusunda bilgi vermek, zaman zaman da eşler arası iletişim konunda
bilgi vermek; biz burada duruyoruz. “Aheng”in misyonu da biraz daha
halka hitap eden bir kurum olmak. O yüzden bizim görüşme ücretlerimiz
piyasanın en dibidir. Yükseltmemek için çok zorlarız, biraz daha halka
baksın diye ücreti yükseltmiyoruz
Emek sonuç ilişkisiyle değerlendirdiğinizde mesleki fedakârlığı aşan
çabalar, toplumun içine giren, toplumla yüzleşen insanlar… Gayri
ihtiyari yalnız kaldıklarında içlerini burkan doğru şeyi
düşünüyorlardır. Hiç kimsenin birbirine duyurmadığı ilginç vakalar
olmalı…
Asıl sorun, insanları dinleyecek birinin olmaması noktasında ortaya
çıkıyor. Bir üniversiteye gitmiştim, doktorlar eğitim vermek için
toplanmışlar. Rüya gördüm Isparta’da kaldığım gün. Rüyada çok sıkıntılı
haldeyim, ben bu sıkıntımı kime anlatacağım diyorum. Beni yargılamadan, yadırgamadan, sorgulamadan, nasihat moduna girmeden beni kim dinleyecek…
Bir türlü kimseyi bulamıyorum. Hepimiz için böyle, siz de kendinize
sorsanız gerçekten beni çevremde dinleyebilecek kaç kişi var diye…
İnsanlar hep kendi sorunlarına odaklandığı için biraz zor bir durum bu.
Mutlu olmak isteyen bir sürü insan var. Mutluluğun kaynağı
nedir, insan neyle ve nasıl mutlu olur? “Psikologların görevi insanın
bozulan ahengini düzene koymaktır.” diyorsunuz, insanın mutluluk
arayışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Engeller nelerdir, neler
gözlemlediniz toplumun içinde olan bir profesyonel olarak?
Aslında sorduğunuz soru zor bir soru, insan nasıl mutlu olur? İnsan,
öncelikle ihtiyaçlarının karşılanmasıyla mutlu olur, temel ihtiyaçları
vardır insanın. Burada bir yerde ruh, bir yerde beden vardır. Ben bunu
şöyle yorumluyorum: Hz. Adem’in topraktan yaratılan tarafı, bir de
Allah’ın kendi ruhundan üflediği, ruhî derin bir yapısı vardır. Yani
bizim beden ve ruh dediğimiz iki yapımız var.Bedenimizin ayrı
ihtiyaçları var, ruhumuzun ayrı ihtiyaçları var. Bedenimizin ihtiyacı;
yemek
içmek, uyumak… Bu ihtiyaçlar karşılandığında biz bir haz hissediyoruz. Ben, şu zamandaki toplumun ıskaladığı şeyin ‘ruh’ olduğunu düşünüyorum.
Mehmet Teber
Gönül dergisi