
Aşırı Birlikteliğin Zararları
Aşırı birlikteliğin birlikte olan
iki kişi açısından çok da iyi olmadığını çocuğumuz tecrübe ettik. En sevdiğimiz
arkadaşımızla 20 gün aynı evde kalsak, gün boyu birlikte olsak şüphesiz çok
sorunlar çıkardı. Bizi dünyaya getiren anne-babalarımızla bile aşırı
birliktelik yaşadığımızda ilişkilerimiz bozuluyor. Evlilik öncesinde aşırı
derecede birliktelik yaşayan aşıklar daha az birliktelik yaşayanlara göre daha
çok sorun yaşıyor. Çünkü aşırı birliktelik ilişkileri tüketiyor. Her şeyin
aşırısı gibi birlikteliğin de aşırısı zarar kısacası.
Yalnızlık Bir İhtiyaçtır
Biz sosyal varlıklarız. Topluma
karışmak, ilişkiler kurmak, kalabalık ortamlara girmek bizi mutlu ediyor
genelde. Çünkü sosyal tarafımız bu şekilde doyuma ulaşmış oluyor. Öte yandan
hepimizin yalnızlık ihtiyacı da var. Kimi zaman sadece tek başımıza kalıp kafa
dinlemek, dönüp kendimize bakmak, ya da sadece müzik dinlemek istiyoruz.
Issız-kimsesiz bir ada, çeşitli zamanlarda hepimizin özlemini duyduğu bir mekan
aslında. Yeteri kadar yalnız kalamadığımızda, bu durum çeşitli sorunların da
kapısını aralıyor. Bu nedenle yalnızlık hayatımızda her daim olması gerekiyor.
Anne-Çocuk Yapışması
Aşırı birliktelik ve yalnız
kalamamak konusu üzerinden düşündüğümüzde, günümüz şehirli annelerinin,
özellikle ev annelerinin en büyük zorluklarından biri, tam burada başladığını
görüyoruz. Okul öncesi dönemde çocukla sürekli bir birliktelik anne-çocuk
ilişkisini yıpratıyor. Anne, en az 5 yaşına kadar hayatının her gününü, gününün
her saatini çocuğuyla geçiriyor. Genelde evde geçirilen bu vakitte, anne, evde
sıkılan çocuğuna sürekli sınır koymak durumunda kalıyor. Önünde iki seçenek
var, ya çocuğunu TV karşısına bırakacak, ya da onun sıkılmış bir şekilde evde
gezinip olmadık şeyler denemesine göz yumacak. Bu ise yorucu bir süreç. Hal
böyle olunca hem çocuk hem anne gün boyu yaşanan bu birliktelikten bunalıyor.
Anne çocuk ilişkisi zedeleniyor. Şefkat-sevgi temelli olması gereken ilişki,
kızgınlık-bağırma temelli bir ilişkiye dönüşüyor. Ayrıca anne yalnız kalma ihtiyacını
da gideremiyor. Bu durum anneleri başka sıkıntılara sürüklüyor. Yeterince
dinlenememek, kendine vakit ayıramamak, kendi kişisel zevklerinden ve
eğlencelerinden uzaklaşmak bu sıkıntılardan başlıcaları. Eskiden durum bu kadar
zor değildi. Neden mi?
Çocukların Özgür Alanı Sokaklar
Öncelikle bir nesil öncesinde
çocukların sokakları vardı. Bu sokaklar şimdinin sokakları gibi güvensiz
değildi. Çünkü mahalleli birbirini tanırdı. Ayrıca sokaklar araçlar tarafından
istila de edilmemişti. Yeşil alanlar da çoktu. Çocuk kahvaltısını yapar,
bahçeye sokağa çıkar ve annenin gözetimi olmadan vaktini dışarıda
geçirebilirdi. Bu esnada anne işini yapar, müziğini dinler, kendi ile başbaşa
kalabilirdi. Sürekli çocuğuna sınır koymak durumunda kalmazdı. Yemek
vakitlerinde çocuklar eve gelir, uykusu varsa uyur, sonrasında yeniden sokağa
çıkabilirdi. Böylece çocuk annenin yakasından düşer, kendisi için de
geliştirici olan sokakta özgürce oynardı. Günümüzde ise sokaklar güvenli değil
ve zaten araçların istilası altında. Dolayısı ile çocuklar anneye yapışık
şekilde evdeler.
Çocuğun İkinci Evi: Akrabalar
Yine bir iki kuşak öncesinde geniş
aile bir arada yaşardı. Anne çocuğunu ninesine, teyzesine, yengesine bırakıp
işini görebilir, pazarına gidebilir, yalnız kalabilirdi. Yani günümüzdeki
yapışıklığın önüne geçen önemli bir faktör de ailelerin, akrabaların iç içe
olmasıydı. Böylece anne bunaldığında, sıkıldığında bir akrabasına çocuğu
bırakarak rahatlayabilirdi. Geniş aile, akrabaların birlikteliği anneyi bu
açıdan destekleyen bir süreçti.
Senin Çocuğun, Benim de Çocuğum
Yine bir önceki nesilde komşuluk
ilişkileri şimdikinden çok öteydi. Komşu kapıda, asansörde karşılaşılan kişi
değil, ev oturmasına, akşam çayına gidilen kişiydi. Herkes sadece kendi
çocuğunun sorumlusu değildi. Sokağın çocuğu tüm sokak sakinlerinin de çocuğuydu.
Bu nedenle annenin çocuğunu bırakmak istediğinde sığınak yerlerinden biri de
komşularıydı. Çocuk rahatlıkla komşuya bırakılabilirdi. Bu da anneye nefes alma
imkanı tanırdı. Günümüzde ise bu tarz komşuluk yok maalesef. Dolayısı ile
çocukla annenin bir anlık bile ayrılığı mümkün değil.
İşte, geçmişten günümüze değişen
sokak, akrabalık, aile ve komşuluk ilişkileri birinci derecede evde anneyi
etkiledi. Artık anneler doğumu takip eden beş yıl içinde yaklaşık 15 bin gün,
günde en az 14 saat çocukları ile birlikteler. Bu aşırı birliktelik annenin
yalnız kalma ihtiyacına set vururken, anne-çocuk ilişkisini de yıpratıyor. Bu
derece çocuk merkezli yaşamak, eşi ile birlikte yalnız kalamamak, kendi
zevklerinden feragat etmek anneleri psikolojik olarak çok yoruyor. Bu yorgunluk
içinde annelerden çocuk eğitimine odaklanmalarını beklemek ise oldukça güç.
Eski sokakları kuramayız, dönüp
akrabalarımızın yanına yerleşemeyiz ancak komşuluk ilişkilerini
geliştirebiliriz belki. Bu sayede anneler biraz nefes alabilir. Ama en önemlisi
annelerin gün içinde ihtiyaç hissettiğinde çocuklarını 2-4 saatlik
bırakabileceği güvenilir kurumlar inşa etmek. Annenin kendi başına, eşi ile
birlikte başbaşa kalmasını sağladığımızda, yapışmış anne-çocuk ilişkisini biraz
ayırdığımızda emin olun, daha sağlıklı bir nesil yetişecek.
Mehmet Teber
Uzman Pedagog
Hiç yorum yok:
HTML kodu kullanarak yazılan yorumlar onaylanmaz.
Yorumlarınızı yazarken menüden "Anonim"i seçiniz. Yoruma ad soyadınızı yazabilirsiniz.
Eğer bir Gmail hesabınız var ise, menüden "Google hesabı"nı oturum açıp seçebilirsiniz.
Menüden Adı/URL seçeneği ile, adınızı ve e postanızı yazabilirsiniz.