Mesleğim gereği çok ülke ve şehir gezdim. Gezdiklerim yerleri hatırat şeklinde kaleme aldım. Bu hatırat içinde bana yazması en zor gelen ve en acı veren Srebrenitsa oldu.
Balkan Turu
Her şey 2012 yılında İGEDER ile
birlikte çıktığımız Balkan Turu esnasında başladı. Tura başlarken bu turu bana
en anlamlı kılan yerin Srebrenitsa olacağını bilemezdim. 10 Temmuz gecesi
Sırbıstanda yola çıktık, sabah erken saatlerinde Drina Nehri kıyılarından
geçerek Bosna Hersek’e giriş yaptık. Programa göre 11 Temmuz sabahı Potoçari’de
olacaktık. Srebrenitsa adının bir daha çıkmamak üzere aklıma kazınacağı gün
işte bu sabah oldu. 11 Temmuz sabahı biz Srebrenitsa katliamında öldürülenlerin
acılarına eşlik etmek üzere artık Srebrenitsa’da idik. Yaşadıklarımı
anlatacağım ama tarihe kısaca göz
atalım.
Kısa Yakın Tarih
Sosyalist Yugoslavya 1990’lı
yıllarda dağılmaya başlayınca Slovenya ve Hırvatistan bağımsızlığını ilan eder.
AB ve BM bu bağımsızlıkları hemen tanır. Ancak Bosna-Hersek’in bağımsızlığını
referandum şartına bağlar. 1992 yılında Bosna’da referandum yapılır ve halk bağımsızlıktan
yana oy kullanır. Böylece Bosna devleti kurulmuş olur. Bu durumu kabul etmeyen
ve Müslümanlara karşı hınç besleyen Sırplar Bosnalılara savaş açar. Bosna
devlet olmuştur ama hiçbir ordusu yoktur. Bu nedenle her yerde Sırp zulmü
kendini gösterir. Avrupa söz konusu Müslümanlar olunca her zamanki gibi
kafasını kuma sokar. İşte bu zulmün bir parçası da Srebrenitsa soykırımı yaşanır.
Daha da Eskilere Gidelim
Bosna 1463 yılında Osmanlı idaresi
altına girmiş ve Boşnaklar aynı zamanda Müslümanlığı da benimsemiştir.
Müslümanlığı benimsemeyen Boşnakların dini vecibelerini yerine getirmesine izin
veren Osmanlı idaresi Bosna topraklarında inşâ ettiği yapılar ve camilerle burayı
bir Osmanlı şehri yapmıştır. 1878 yılına kadar devam edecek olan Osmanlı
idaresi altındaki dönemde pek çok Boşnak Osmanlı idaresinde, devlet yönetiminde
önemli görevlere getirilmiştir. Zayıflayan Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalamaya
karar veren müttefiklerin malî sıkıntılar içerisindeki İstanbul'a baskısı
sonucu Bosna'daki Osmanlı idaresi savaşılmadan, masa başında son bularak
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun kontrolüne geçer. Boşnaklar 400 yılın
ardından mahzun kalır. Göçenler Anadolu’ya gelir ama göçemeyenler için bir çile
dönemi başlamış olur.
Srebrenitsa Katliamı
Bosna savaşı devam ederken BM
Srebrenitsa’ya konuşlanır vu burayı güvenli bölge ilan eder. Bu bölgeye gelen
halkın güvende olacağını duyurur. Halk Srebrenitsa’ya akın eder. Şehre alınan
herkesin silahları elinden alınır. Şehri BM adına 400 Hollanda’lı asker
korumaktadır. Temmuz 1995’te Hollandalı askerler şehrin kapısını Sırplara açar.
General Ratko Miladiç komutasındaki ağır zırhlılarla donatılmış Sırp ordusu
şehre girer ve adı konulmamış bebekten, 70 yaşındaki yaşlılara kadar herkesi
katletmeye başlar. Çocuklara, ninenelere ve teyzelere defalarca tecavüz edilir.
Sonuçta 10.000 Boşnak kısa sürede hunharca katledilir. Avrupa’nın gözü önünde
ve BM’nin koruması altında.
Soykırım Nasıl Gizlendi?
Sırbıstan yaptığı bu zulmü gizlemek
istiyordu. Bu nedenler cesetleri çok farklı bölgelerde dağlara gömdüler. Bir
süre sonra çıkarıp bu sefer başka yere naklettiler. Bu nedenle bir cesede ait
kalıntılar farklı mezarlardan çıkabilecek ve kimlik tespiti zorlaşacaktı. Mezarların
çevrenin bitki örtüsüne uygun şekilde yeşillendirilerek mezarların yeri de
gizlendi. Uydu resimlerinde manyetik değişkenlik taraması yapılmaması için
mezarların içine metal parçalar bırakıldı. Bu taktik işe yaradı. Uluslararası
Adalet Divanı “Srebrenistsa’da soykırım var ancak Sırbistan’ın soykırım
yaptığını ispatlayacak delil yok” kararını verdi.
Mavi Kelebekler
Sırplar her ne kadar plan yapsa da
ilahi tecelli farklı hükmetti. Toprak çok kurcalandığı için toplu mezarların
olduğu yerlerde Artemis bitkileri yetişti. Bu bitki sadece toplu mezarların
üzerinde yetişiyordu. Çünkü yetişmesi için insandan toprağa geçen organizmalar
gerekiyordu. Kanatlarının kenarları beyaz olan Çok Gözlü Mavi Kelebekler ise
artemis çiçeğini çok seviyor ve bu bitkiden besleniyordu. Toplu mezarları
araştıranlar mezarların üzerinde bu kelebeklere rastlamıştı. Daha sonra bu
kelebekler takip edilerek 300 toplu mezara ulaşıldı.
Kısaca öyküsünü anlattım
Srebrenitsa’nın. Mavi kelebeklerin izinde bulunan toplu mezarlardan çıkarılan
cesetler kimlik belirlemesi için adlı tıp incelemesine alınıyor. Kimliği tespit
edilenler her yıl 11 Temmuz’da törenle Potoçari’de şehitliğe defnediliyor. Bu
18 yıldır böyle ve daha nice yıllar böyle devam edeceği benziyor. Yeni
mezarlar, yeni cesetler ve yeni şehitler…
Acının Gölgesinde
Sabah saatlerinde Potoçari
şehitliğine vardık. Tüm dünyadan akın akın insan gelmişti şehitliğe. 500 yeni
şehidin kimliği tespit edilmişti. Yeşil tabutlar yan yana dizilmiş, cenaze
namazını ve dualar eşliğinde defnedilmeyi bekliyordu. Her tabutun başında bir
anne, bir eş, bir çocuk ve gözyaşı vardı. Bir şehit cenazesinde bulunmak bile
yürekleri nasıl dağlar düşünün? Ya 500 şehit. Öncesinde defnedilen binlercesi.
O gün o annelerin yanında olmak, onların şehitlerini onlarla birlikte defnetmek
hayatımda yaptığım en anlamlı işlerden biriydi. Gözyaşlarım gün boyu dinmedi.
Çok değil 1995 yılında, ben 15 yaşında iken gözümüzün önünde kardeşlerimiz
katledilmiş ve biz sadece izlemiştik. 15 yaşında iken kardeşlerim için dua ettiğimi
bile hatırlamıyordum. Yanı başımdaki bu acıya nasıl duyarsız kalmıştım. Orada
acı çekenlerin içinde kendimi suçlu hissetmiştim.
Sessiz Acı
500 şehit vardı ama ağıtlar yerine
sessiz bir acı vardı Srebrenitsa’da. Boşnak kadınlarının bu sessiz acısı beni
derinden etkilemişti. Gözyaşı vardı ama bu gözyaşı dışa değil içe akıyordu. Bu
kadar kalabalığa rağmen bu kadar sessizlik insana ayrı bir acı veriyordu. O
acıyı yaşamak, metanetli şehit ailelerinin yanında olmak o kadar ruhani bir
lezzet vermişti ki tarif edemem. Bu acının beni daha sonradan beni her yıl
Bosna’ya götürmeye zorlayacağını o zaman asla bilemezdim.
“Anne küçük çocukları küçük mermilerle öldürüyorlar değil mi?”
Bu soru 4 yaşında iken
Srebrenitsa’da şehit edilen küçük bir kız çocuğuna ait. Bu öyle bir soru ki, en
duygusuz insanı bile ağlatabilecek güce sahip. Duyanları insanlığından
utandıran bir soru? Boğazımızda düğümler oluşturan, her duyduğumuzda
gözlerimizi buğulandıran bir soru. Savaşın ne kadar çirkin olduğunu gösteren
mermi üreticilerin kara kara düşündüren bir soru. 4 yaşında iken mandalinanın
ekşiliğine bile dayanamayan bir küçük beden ölüm korkusu ile nasıl sarsılır,
merminin acısı o küçük çocukta neler yaşatır hayal bile edemiyorum. İşte bu cümle
o günden bu yana her savaş haberi aldığımda zihnimi yokluyor. Şimdi aynı
soruları Gazze’li, Suriye’li çocuklar soruyor…
Ölüm Yürüyüşü
Sırplar Srebrenitsa’da katliama
başlayınca Srebrenitsa halkı ormanlık alana dalarak kaçmaya başladı. Sık
ormanlık alanda 50 km’lik yolu 3 günde kat ederek Tuzla kentine ulaşanlar
kendini kurtarabildi. Ancak bu çetin yolculukta yine birçok çocuk ve kadın
öldü. Avrupa’dan yüksek ücretlerle hayvan avlamak gibi Müslüman avlamak için bu
ormana gelen zenginler canlı canlı insan avladılar. İşte her sene bu yürüyüş
aynı güzergahta yeniden yapılıyor. 8 Haziran’da dünyanın bir çok ülkesinden
gelen Müslümanlar bu temsili yürüyüşü yeniden gerçekleştiriyorlar. Ahdettim,
ahir ömrümde bu yürüyüşe katılmaya…
Hasılı yazacak o kadar çok şey var
ki.. Ancak yazmak bile acıyı yeniden deşiyor… İki sözle bu kelam bir son vermek
istiyorum…
Katiller her gün ölür,
Alçakça, onursuzca.
Şehitler ölümsüzdür
Bil ki Srebrenica...
Srebrenitsa Katliamı’nı
unutmayın, unutulursa katliamlar tekrarlanır (Aliya İzzetbegoviç)