Uzman
Pedagog Mehmet Teber Boğaziçi Üniversitesi’nden ‘Onur Derecesi’ ile mezun olmuş
ve aynı üniversitede Eğitim Bilimleri ve Klinik Psikoloji alanlarında Yüksek
Lisansını tamamlamış genç bir pedagog. Ahenk Psikoloji’de eğitim danışmanlığı
ve psikolojik destek veren Teber, dördüncü kitabı Mutluluk Terapileri’nde hem
insanlığın toplam birikimi kadim kaynakları hem de modern bilimin verilerini
harmanlayarak mutluluğu elde etmenin yöntemlerini kısa hikâyelerle ortaya
çıkarıyor. Teber, Mutlu olmak için yaptıklarımızın aslında mutsuzluğumuzun
sebebine dönüştüğünü söylüyor.
Kadim
kültürümüzün kaynakları ile modern psikolojinin imkânlarını bir araya
getiriyorsunuz. Buradan başlayalım Mutluluk Terapileri diye bir kitap yazdınız.
Ne var burada?
Ben bir pedagogum, çocuk ruh sağlığı ve eğitimi temel çalışma alanım. Zaman içinde gördüm ki, anne-babalar mutsuz olduğu sürece ben çocuklara faydalı olamıyorum. Sınava hazırlanan çocuklarda gördüm ki, çocuklar mutsuzsa özel ders, başarı teknikleri bir işe yaramıyor. İletişim tekniklerini anlattığım kimseler mutsuzsa tekniklerin bir anlamı kalmıyor. Bu nedenle mutluluk konusuna eğildim uzun yıllar. Hem kadim kaynakları, filozofları hem de yeni bilim bulgularını araştırdım. Bulduklarımı bir çerçeve içinde yazıp paylaşma arzumun sonucu olarak Mutluluk Terapileri ortaya çıktı. Kitapta mutluluğa dair insanlığın bilgi birikimi var diyebiliriz, kısaca.
Ben bir pedagogum, çocuk ruh sağlığı ve eğitimi temel çalışma alanım. Zaman içinde gördüm ki, anne-babalar mutsuz olduğu sürece ben çocuklara faydalı olamıyorum. Sınava hazırlanan çocuklarda gördüm ki, çocuklar mutsuzsa özel ders, başarı teknikleri bir işe yaramıyor. İletişim tekniklerini anlattığım kimseler mutsuzsa tekniklerin bir anlamı kalmıyor. Bu nedenle mutluluk konusuna eğildim uzun yıllar. Hem kadim kaynakları, filozofları hem de yeni bilim bulgularını araştırdım. Bulduklarımı bir çerçeve içinde yazıp paylaşma arzumun sonucu olarak Mutluluk Terapileri ortaya çıktı. Kitapta mutluluğa dair insanlığın bilgi birikimi var diyebiliriz, kısaca.
Modern
mesneviler, kadim söylenceler gibi… Küçük hikâyelerle anlatıyorsunuz söyleyeceklerinizi?
Hikâyeler kitapta çok
yer ediniyor. En ciddi kitaplardaki bilgiler bile bir hikâye kurgusu içinde
sunuluyor. Çünkü hikâyenin okunması kolay ve insanı değiştirme potansiyeli daha
yüksek. Mutluluk konusundaki bir kitabı didaktik bir şekilde yazmayı doğru
bulmadım.
Peki,
Mutluluk Terapileri’ni öncelikle ve özellikle kimlerin okumasını önerirsiniz?
Kitabı herkes
okuyabilir. Mutluluğa dair içgörü kazanmak isteyenler, geçmişten günümüze
mutluluğun formülünü verenlerin hangi formülleri verdiğini merak edenler,
ekonomi ile mutluluk arasındaki ilişkiyi inceleyenler, psikologlar okuyabilir.
Çocuğunu mutlu yetiştirmek isteyen anne-babalara ithaf ettim kitabımı.
Özellikle onların okumasını isterim.
İnsanın
‘öz’ünden söz ediyorsunuz. Ne demek bu? İnsan yaşadıkça kirlenen bir şey mi?
İnsanın özü dediğimde
kastettiğim saf, temiz, art niyet barındırmayan, sevgi dolu, maskelerden
arınmış yönümüzü kastediyorum. Hepimiz iyi bir özle dünyaya geliyoruz.
Çocukları düşünün, dünyanın neresinde olursa olsun çocuklar masumdur, temizdir,
art niyetsizdir. Ancak zamanla çocuksu masumluğumuzu yitiririz. Toplum tarafından kabul görmek, kendimizi ve
çıkarlarımızı korumak adına maskeler takmaya başlarız. Ve masumluğumuzu
yitiririz. Buna bir nevi kirlenme de diyebiliriz. Özümüze dönebildiğimiz oranda
mutlu oluruz, özümüzden uzaklaştıkça da mutsuz.
O
maske bahsini açmak isterim. İnsan neden maske kullanır? Diğer insanlar onu
öyle görmek istedikleri için değil mi? ‘Benim’ yapmam gerekenden daha çok
‘bizim’ yapmamız gerekenler var gibi…
İnsanın maske
kullanmasının bir çok nedeni var: Zaaflarını gizlemek için, kimi ortamlarda
olmadığı şekilde görünüp prestij elde etmek için, içindeki yaraları örtmek
için, içindeki öfke canavarı gizlemek için, olduğu haliyle kabul görmekten
korktuğu için olabilir mesela. Aslında insan bu daha çok diğerleri ile değil
kendimizle alakalı bir süreç. Kendi zayıflıklarımzı, yaramızı, eksiklerimizi,
çirkinliklerimizi kabul edersek, onlarla barışırsak onların görünür olmasından
çekinmeyiz. Diğer insanların bizi nasıl görmek istedikleri çok önemli olmaz.
Yani daha çok kişinin kendisi ile alakalı bir süreç gibi.
Hep
merak ettiğim bir şeydir, Hz. Peygamber’in toplumunda psikolojik bunalıma giren
insanlar var mıydı, böyle bir bilgiden haberdar mıyız? Varsa çözümü, yoksa
sebebi neydi bunun?
Psikolojik bunalımda
olan kişiler her devirde ve toplumda olmuştur. Hz. Peygamberimiz döneminde
böyle bir isim aklıma gelmiyor. Bunu, alanın uzmanları bilebilir belki. Belki vardır
ama kayda geçmemiş de olabilir. Geçmiş zamanda psikologlar yoktu ama insan
psikolojisini iyileştiren süreçler vardı. Bunlardan ilki nitelikli insani
ilişkileriydi. Çıkarsız, samimi, yönlendirmesiz, kabul edici bir ilişki insanı
iyileştirebilir. Terapide de ana değişim ilişki ile gerçekleşir. Bunun yanında
geçmişte psikolojik sorunlara yaklaşılırken insanların baş etme mekanizmaları
güçlendirilirdi. İnsanın baş etme gücü yükseldikçe sorunlar küçülür. Yani
geçmiş dönemde çözüm, nitelikli insan ilişkilerinde ve baş etme
mekanizmalarında gizliydi.
![]() |
Mutluluk Terapileri |
‘Mutluluk’
ve ‘terapi’ kelimeleri, içinde yaşadığımız bu dünyada daha çok şaka içeren bir
cümlenin kelimeleri gibi anlaşılıyor. ‘Tekeri döndürüyoruz ya, bu yeter’
deniliyor…
Şu soruyu kendimize
soralım: Biz neden yaşıyoruz, ne için uğraşıyoruz? Bu kadar çalışıp
çırpınmaktaki hedefimiz nedir? Ne elde
etmeye çalışıyoruz bu dünyadan? Daha fazla para mı, daha fazla konfor mu, daha
fazla imkân mı? Peki, tüm bu konfor, para, imkân ne için? Mutlu olmak için
değil mi? Aslında temel çabamız mutluluk gibi. Teker döndüğü sürece sorun yok
zaten. Sorun teker dönmediğinde başlıyor. Kitap teker dönmediğinde insanın
tutunacağı, tekeri yeniden döndürmeye başlayacağı çeşitli ipuçlarını içeriyor.
Hedeflediğimiz
şeyleri elde edince de o başta umduğumuz mutluluğa ulaşamıyoruz. Sanki böyle
bir şey var, bunu nasıl anlamak gerekir?
Eğer mutluluğu bir
şeyin ardına atmışsak, ‘Şuna sahip olduktan, bunları elde ettikten sonra mutlu
olacağım’ diye düşünüyorsak mutluluk denklemimiz yanlış demektir. Mutluluk,
elde edince, ulaşınca, sahip olunca gelen bir şey değil. Elde etmenin ardından
gelen duygu sevinçtir. Sevinç çabuk geçebilir. Ancak mutluluk daha kalıcıdır ve
daha çok sahip olmakla elde edilemez.
Bu
yüzyılda insanların çok büyük bir kısmı istemedikleri işlerin, istemedikleri
ilişkinlerin içerisine girmek zorunda kalıyor. Kendi’sini gerçekleştiremeyen
birinin mutluluğundan nasıl söz edebiliriz?
Hayatta elde
ettiklerimizin sayışı, elde edemediklerimize oranla çok azdır. Kendini
gerçekleştirme haline kimimiz ulaşmış, kimimiz ulaşamamıştır. Kimimizin sağlığı
yerindedir, kimimizinki yerinde değildir. Ancak insan bazı temel hayat
felsefesine sahip olursa bu tarz zor durumlarla baş edebilir ve yine mutluluğa
kanat çırpabilir. Örneğin “Her işte bir hayır vardır” inancı varsa kişide o
zaman bu durumla baş edebilir. Ya da inanıyorsa ki “Bu dünya imtihan
dünyasıdır, imtihan dünyasında zorluklar olur” o zaman baş etme gücü artabilir.
Tabi ideal olan kişinin kendini gerçekleştirebilmesidir. Ancak, “Kendini
gerçekleştiremeyenler mutsuz olur” önermesini her zaman doğru değildir.
Bir
toplumun içinde yaşıyoruz. Onun bize yüklediği bazı sorumluluklar var, hem buna
dikkat edip hem de kendimizi gerçekleştirebilir miyiz, bu mümkün mü?
Tabi ki. Toplum için
bir şeyler yaptıkça daha mutlu oluruz biz. İnsanın mutsuzluğunun nedenlerinden
biri bencilleşmesi, bireyselleşmesi... Tüm yatırımını kendine yapan biri kolay
kolay mutlu olamaz. Kendini gerçekleştiren ama sadece kendi için yaşayan bir
birey olmaya doğru gidiyorsak, mutluluk yolundan çıkmışız demektir.
Diğer
taraftan ‘acı’ diye bir şey var. Yeryüzünde bu kadar acı varken, mutluluktan
söz etmek biraz havalı gibi. Amerikan filmlerinde yeşillikler içindeki o
bahçeli müstakil evlerin Türkiye’deki gerçekliği gibi, sahici değil.
Evet, yeryüzünde çok
acı var. Ancak acıyı paylaşmak da insanı mutlu eder. Acıya yüzünü dönmek,
duyarsızlaşmak insanı mutsuz eder. Biz hep filmlerle kandırıldık, bahçeli bir
evimiz olunca mutlu olacağımızı düşünüyoruz. Sadece acıları paylaşarak tüm
çabamızı acıları paylaşmaya vererek bile mutlu olabiliriz diye düşünüyorum.
Birer
cümleyle ifade etme imkânımız olsa, ‘nasıl mutlu olunur’ sorusunun cevabını
kısaca on maddeyle isteyelim sizden.
Mutluluğu giden yolda
her insanın takıldığı engel farklıdır. Bu nedenle herkese uygun bir mutluluk
formülü söylemek zor. Kişiye özgü tavsiyelerde bulunmak daha doğru. Kısa,
bilmem kaç maddelik reçeteler genelde pek işe yaramıyor. Ancak şunu
diyebilirim, nasıl mutlu olunacağını çocuklardan öğrenebiliriz. Birazcık gözlem
bize fikir verebilir.
Röportaj:
Yusuf Genç – Yeni Şafak
Röportajın aslına
ulaşmak için tıklayınız:
Hiç yorum yok:
HTML kodu kullanarak yazılan yorumlar onaylanmaz.
Yorumlarınızı yazarken menüden "Anonim"i seçiniz. Yoruma ad soyadınızı yazabilirsiniz.
Eğer bir Gmail hesabınız var ise, menüden "Google hesabı"nı oturum açıp seçebilirsiniz.
Menüden Adı/URL seçeneği ile, adınızı ve e postanızı yazabilirsiniz.