Röportaj:
Zühal Erkek
Son dönemlerde
ismini sıkça duymaya başladığımız eğitim sistemi Montessori. Belki ilk defa
duyanlar için söyleyecek olursak, İtalyan Profesör Montessori tarafından ortaya
atılan "çocuk merkezli" bir eğitim sistemi. Almanya, Amerika, İtalya
başta olmak üzere birçok ülkede bu sistem hala kullanılmakta. Bu sistemin
özünde öğrenciye tepeden inme müfredat programı ile değil de, çocuğun daha çok
kendi yeteneklerini kendisinin keşfettiği, öğretmenin bilen değil de rehberlik
yaptığı bir eğitim sistemi... Bizler de bu eğitim sistemini Pedagoji Derneği
Başkanı Pedagog Mehmet Teber ile konuştuk.
Montessori
sistemi aslında bir eğitim sistemi. İtalya’nın ilk kadın doktorlarından olan
Maria Montessori tarafından bulunup, geliştirilen eğitim sistemi. Bizim
bildiğimiz klasik eğitim sistemimizde çocuklar sırada oturur, bir tane öğretmen
vardır, öğretmen dersi anlatır ve öğrenci dinler. Yani öğretmen merkezlidir.
Bilen ve aktaran öğretmendir. Montessori eğitim sisteminin mevcut olan
sistemden farkı; sıra düzeni yoktur. Kocaman bir sınıf ortamı vardır. Burada
çeşitli materyaller mevcuttur. Öğrenci gelir ve buradaki materyallerle gününü
geçirir. Öğrenciye çok müdahale edilmez. Öğretmen şimdiki eğitim sistemi gibi
çok bilen ve anlatan rolünde değil, ortamı hazırlayan, düzenleyen, kriz anında
orada olan, çocuğu gözlemleyen kişidir.
Bu sistemde öğrenci nasıl bir eğitim alıyor? Çocuk
merkezli bir sistem olduğu söyleniyor? Buradaki çocuk merkezliden kasıt nedir?
Eğitim
sistemleri birkaç grubu ayrılabilir. Bunlardan bir tanesi öğretmen merkezli
eğitim sistemleridir. İyi bir öğretmen vardır, gidersiniz ondan ders alırsınız,
onun bilgisine güvenirsiniz ve öğretmen her şeyi şekillendirir. İkincisi çocuk
merkezli eğitim sistemidir. Çocuk kendisi ne ihtiyaç duyuyorsa onu öğrenir,
onun ihtiyaçlarının ön plana alındığı, çocuğun potansiyelinin öne çıktığı,
çocuğun öğrenirken merkezde olduğu, bilgiyi kendi deneyimleyerek, deneme
yanılma yoluyla öğrendiği sistemler çocuk merkezli eğitim sistemleridir.
Montessori sisteminde eğitim çocuk merkezlidir. Bir gün öğretmen sınıfa gelip
“Haydi çocuklar, bugün bunu işleyeceğiz.” demez. Çocuk gelir, zaten sınıfta
yapılacak birçok şey vardır. Orada kendi ilgisini çekeni yapar, öğretmen
takıldığı yerlerde ona yol gösterir, rehberlik eder. Hadi size bir şeyler
anlatayım, bir şeyler aktarayım, beni dinleyin, ödev vereyim, benim dediklerimi
yapın gibi bir anlayış yoktur. Çocuğun ihtiyaçları ve istekleri çerçevesinde
şekillendiği için o yüzden çocuk merkezli bir eğitim sistemi olarak
adlandırılır.
Neden bu sistem dünyanın en başarılı sistemi olarak
tanımlanıyor?
Montessori
sisteminin başarısı şuradan kaynaklanıyor: Bizim normal eğitim sistemimizdeki
temel paradigma hataları var. Bunlardan bir tanesi çocuk nasıl öğrendiği ile
alakalı. Çocuk, yeni bir şey öğrendiğinde eline alır, uğraşır, onunla ilgili
sorular sorar, bakar. Öğrenme sistemi budur. Öğrenmek için dokunması, temas
etmesi lazım. Onunla ilgili sorular sorması lazım, tartışması, denemesi lazım.
Çocuk eline bir kalem aldığı zaman bakar, dener, çevirir, çeker, uzatır,
kırabilir, yazar, birçok şey yapar. Çocuk böyle bir şekilde öğrenirken klasik
eğitim sisteminde çocuk buna imkan bulamaz. Öğretmen bir şey anlatırken çocuk yerinde
oturmak, sabit kalmak durumundadır. Deneyimlemek yoktur ya da çok azdır.
İkincisi, klasik eğitim sisteminde çocuk oturur. Halbuki çocuklar hareketli
varlıklardır. Oturarak bir şey öğrenmek çocuk için çok zordur. Oturarak eğitim
yapmak şimdiki eğitim sisteminin handikapıdır. Üçüncü olarak klasik sistemde
çocuğa çok değer verilmez. ‘Aman o ne bilir ki, öğretmen bilir.’ düşüncesi
vardır. Montessori eğitim sistemi çocuğa gerekli ve hak ettiği değeri verdiği
için avantajlı bir sistemdir. Çocuk serbesttir, özgürdür. Şimdiki eğitim
sistemine tek tip insanlar yetiştiren bir eğitim sistemi denir. Fabrikanın bir
ucundan girip, diğer ucundan çıkmış gibidir çocuk. Ama Montessori çocuğu daha
özgürdür. Hayal dünyası, yaratıcılığı, istekleri kısıtlanmamıştır. Çocuk zorla
bir şeyi öğrenmek zorunda kalmaz. Çocuk kendisi deneyimleyerek, deneyerek
öğrenir. Merak duygusu merkezde olduğu için çocuğun hareketleri kısıtlanmaz,
Montessori, çocuk ruhuna daha uygun bir sistemdir. O yüzden çocuklar bu eğitim
siteminde keyif alır. Sıkılmaz, okula gitmek istemiyorum, okul sıkıcı bir yer
demez. Çünkü orası kendini gösterdiği bir alandır. Çocuk ruhunun özelliklerini
iyi yakaladığı için, ona göre de eğitimi dizayn ettiği için tek tip bireylerin
değil, daha farklı düşünen bireylerin ortaya çıktığı bir sistemdir. Bu nedenle
de şimdiki eğitim sisteminden daha faydalıdır. Şimdiki eğitim sistemi çocuğa
göre düzenlenmiş değildir. Müfredatı öğretmene göre düzenlenmiştir. Çocuğun
ruhu hiçe sayıldığı için de bu eğitim sisteminden sonuç almak pek mümkün
olmuyor. Montessori’nin artısı orada.
Sistem, "Vicdan eğitimi olmadan davranış
eğitimi olmaz" temasına dayanıyor. Bunu biraz açabilir misiniz?
Bu aslında Adem
Güneş’in bir yaklaşımı, Montessori’nin direkt kendi yaklaşımı değil. Adem
Güneş’in Anadolu Pedagojisi yaklaşımında var bu cümle. Doğru bir tespittir. Bir
çocukla duygusal bir bağ kurmadan, o çocuğun davranışlarını eğitemezsiniz
demektir. Mesela siz bir çocuğa davranış kazandırmaya çalışıyorsunuz, çocukla
sizin aranızda bir duygusal bağ yoksa bu davranışı kazandıramazsınız ki, zorla
bunu yapamazsınız. Ödülle de olmaz, ceza ile de olmaz. Arada bir sevgi bağının
oluşması gerekir. Beni sevdikten sonra çocuk benim dediklerimi yapar. Adem
Güneş’in çıkış noktası burası. Ama Montessori, benim yaptığım araştırmalarda
bizzat bunu güden birisi değil. Yani öğretmenini sevsin, öğretmeniyle hemhal
olsun, onu içselleştirsin gibi bir anlayışı yok. Maria Montessori’nin sistemi
daha çok, çocuk özgür olsun, öğretmen pasif olsun anlayışındadır. Çocuk
istediğini yapsın, uygun materyaller sunalım ki, eğitimin önemli bir parçası
uygun materyallerdir, çocuk kendi öğrensin. Ama çocukla öğretmen arasında
üst-ast ilişkisi olmadığı için arada daha duygusal ve güzel bir ilişki kurulabilir.
Çünkü bizim eğitim sistemimizde öğretmenle öğrenci arasında doğru iletişim
kurmayı engelleyen en önemli şey, öğretmenin çocuklara ha bire ödev vermesi,
kızması, bağırması, disipline etmeye çalışmasıdır ki çocuk bir türlü
öğretmeniyle o duygusal bağı kuramaz. Ama disipline etmeye çalışmanın,
kızmanın, bağırmanın, ödev vermenin olmadığı bir yerde çocuk öğretmeni daha çok
sevebilir. Montessori sisteminde çocuklar öğretmenini gerçekten çok sevebilir.
Ancak Montessori’nin eğitiminin merkezinde, Adem Güneş’in dediği gibi bence
vicdan eğitimi yok. Zihinsel aktivitelerin gelişimi var, çocuğun özgürlüğü,
öğretmenin pasifliği, çocuğa güven ve ona saygı var Montessori sisteminde.
Montessori sisteminin 2005 yılından itibaren MEB
tarafından eğitim sisteminde uygulanmaya başlanan yapılandırmacı yaklaşımdan
farkları nelerdir?
2005 yılından
itibaren MEB tarafından eğitim biraz değiştirildi, constructivist dediğimiz
yapılandırmacı yaklaşım geldi. Ama şu değişmedi. Montessori’de önemli olan
materyal ve ortamdır. Hangi yaklaşımı kullanırsanız kullanın sınıf ve sıra
düzeni içerisinde bunu yaparsanız Montessori eğitimini gerçekleştiremezsiniz.
Ve materyalleriniz yoksa bu da olmaz. Mesela, gölü öğretirken, gölle ilgili bir
çalışma yaparken öğrenci bunu kendisi keşfeder Montessori’de. Öğretmen şunu
demez, “Haydi çocuklar şimdi göle geldik, gölü anlatıyorum.” demez. Bu nedenle
şimdiki her bir yaklaşımın Montessori ile bağdaştırılması çok zor. Ne yapılırsa
yapılsın, ortam değiştirilmeden, materyaller olmadan da vermek mümkün değildir.
Montessori’de toprak bir zemin vardır, o içine doğru göçürülür bir çukur
oluşturulur, çocuk istediği renkte bir sıvıyı döker ve gölün öyle bir şey
olabileceğini anlar. Ama bu şimdiki eğitim sisteminde mümkün değil. Şimdi biraz
daha görsel hale getiriyorlar. Performans ödevi veriyorlar, proje ödevi
veriyorlar. Biraz daha çocuğu onunla hemhal etmeye çalışıyorlar. Ama yine ana
belirleyici öğretmendir, ana belirleyici müfredattır. Neyin ne zaman
görüleceğini müfredat belirler, öğretmen belirler. Temel fark budur. O yüzden
yapılandırmacı yaklaşım biraz daha öğrencinin hemhal olabilmesi, uğraşabilmesi,
deneyimleyebilmesi, daha güzel öğrenebilmesi için zemin hazırlamıştır. Fakat
Montessori eğitimine çok yaklaşmıştır diyemeyiz. Çünkü sınıf, materyal ve
öğretmenin rolü ana belirleyicidir.
Bu sistem uygulandığında bu eğitimi verecek
öğretmenler mevcut mudur? Eğitimci konusunda girişimler mevcut mudur?
Montessori’nin
kendi açtığı okulunun adı Çocuk Evi’dir. Maria Montessori ilk defa İtalya’da
açmıştır bu okulu, 1906 yılında. O zamandan sonra hızla yaygınlaşmıştır,
Mussolini ve Hitler döneminde kesintiye uğrasa da daha sonra hızla
yaygınlaşmıştır. Hatta 1930’lu yılların ortasında Amerika’da yüzlerce
Montessori okulu mevcuttu. Ama Türkiye’de Montessori çok içimize sinmiş, kök
bulmuş, kök salmış bir kavram değil. Ta Osmanlı döneminde Montessori’ye dair
kitaplar var. Montessori’nin ana kitabının çevirileri var ama günümüzde Maria
Montessori’nin kendi yazdığı kitabını Türkiye’de bulamazsınız. Çevirisi yoktur,
bir kere yapılmıştır, o da kısa sürede tükenmiştir. Montessori’ye dair elimizde
en fazla 2-3 kitap vardır. Dolayısıyla bizde Montessori alanındaki kaynak da
yeterli değil. Bu durumdan şöyle bir bakınca bunu standardize eden, kontrol
eden bir mekanizma da yoktur. Birisi ben Montessori eğitim açıyorum diyebilir
ama Türkiye’de bunu akredite eden bir kurum da yoktur. Kişi kendi bilgisi ve
deneyimince ‘Montessori okulu açtım’ diyebilir ama bu Uluslararası Montessori
Derneği tarafından akredite edilmiş, onaylanmış, kabul edilmiş bir yapı
değildir. Böyle bir mekanizma olmadığı için de öğretmenleri eğitimleri,
kitapları, materyalleri sistemden sisteme, okuldan okula değişiklik
gösterebilmektedir. Türkiye’de “Montessori öğretmeni olmak istiyorum.”
dediğinizde bunu yapabileceğiniz, düzenli kursları olan, bunun sertifasyonunu
yapan, o öğretmeni gözlemleyen, sertifika veren, eğitim veren çeşitli
aralıklarla onun bu işe uygunluğunu denetleyen herhangi bir mekanizma şu
aşamada yok. Ülkemizde şu aşamada öğretmen yetiştirme, denetim ve standardize
etme konularında bir boşluk var. Bazı derneklerle yeni yeni doldurulmaya
çalışılıyor.
Günümüzdeki uygulanan sistemde öğretmen otoriterdir.
Montessori sisteminde öğretmen ne gibi özelliklere sahip olacaktır?
Montessori
eğitim sisteminde öğretmen bir kere daha çok bilen değildir. Şimdi bizim klasik
eğitim sistemimizde öğretmen çok iyi bilendir. Montessori eğitim sistemindeki
öğretmen ne yapar? Montessori’de sınıflar genellikle 30 kişiliktir. Öğretmen
ile birlikte çocuklar sınıfa girer. Çocuklar sınıfın herhangi bir köşesine
gider, orada çeşitli materyaller ile oyun oynarlar. Öğretmen çocuğun neyle
başlayacağını belirlemez. Daha çok yol gösteren, ortamı hazırlayan ve çocuğun
tıkandığı yerlerde, işin başlangıcında malzemeyi seçmede ona rehberlik eden kişidir.
Bir anda iki çocuk birden bir materyali kullanmak isteyebilir, bu konuda
müdahale eden kişidir. Montessori eğitim sisteminde öğretmen daha çok
gözlemcidir. Çocuğun gelişimini gözlemler, neyle uğraştığını gözlemler.
Materyaller içerisinde hangi aşamada takıldığını gözlemler. Onu daha sonra aşıp
aşmadığını gözlemler. İkisinin öğretmeni arasında çok büyük bir fark vardır.
Dışardan baktığınızda bile bir sınıfı gözlemlerseniz pencereden öğretmenin
ayakta durduğunu, bir şeyler anlattığını, tahtaya bir şeyler yazdığını, dikkati
çekmeye çalıştığını görürsünüz. Montessori’de böyle bir şey görmezsiniz. Bir
köşede oturan bir öğretmen görürsünüz. Bu öğretmen gözlem yapar. Notlarını
alır, çocuklara rol model olur, yol gösterir, bunun dışında bir şey aktaran,
bir şey veren, bir şey bilen bir öğretmen konumunda değildir. Kendisini çocukla
eşit tutar. Onlardan bir şey öğrenmeye bakar.
Bu sistemle yetiştirilen öğrencilerin, diğer
metotlarla eğitilenlerden farkları nelerdir?
Bu sistemle
yetiştirilen çocuklara çocuk ruhuna yönelik bir eğitim yapıldığı için çocuklar
rencide olmaz, ezilmez, çocuk ruhu incinmez. Anneler misafirliğe gittiğinde,
çocuklarına yanımda otur, sakın kalkma der. İşte o zaman o çocuğun ruhunu bloke
etmiş olur. Şimdiki eğitim sistemi de böyle. Çocuğun ruhunu çok inciten bir
eğitim sistemi. Çünkü zorla çocuğu oturtturuyorsunuz, zorla bilgi vermeye
çalışıyorsunuz. Öğrenci de ne işine yarayacağını bilmediği bilgileri öğrenmeye
çalışıyor. Çocuğun merak duygusunu öldürüyor. Çocuğun ruhuna zıt bir eğitim sistemi.
Küçücük bir mekana 40 kişi sığdırıyorsun, hareketlerini sınırlıyorsun, ona
kendince bir şeyler öğretmeye çalışıyorsun. Çocuk ruhu burada çok zedelenir.
Ödevler arasında çocuk boğulup, gider. Çocuk çocukluğunu yaşayamaz hale gelir.
Bu sistemde çocuk sınava endekslenmiştir. Montessori eğitim sisteminde
deneyimlemek esas olduğu için çocuk ruhu çok zedelenmez. O yüzden ruh sağlığı
açısından daha sağlıklı çocukların bu sistemden çıktığını söyleyebiliriz.
İkincisi, çocuk öğrenme merakını yitirmiş olur ki keşfetme, öğrenme,
deneyimleme bu ona çok şey kazandırır bütün hayatta. Bizim klasik eğitim
sistemimizde çocuklar ilkokuldan çıktıktan sonra okula gitmek istemez, bir şey
öğrenmek istemez, zorla ikna etmeye çalışırsın. Öğrenme merakı orada bitmiştir
artık.
Montessori
eğitiminde ise çocuklar sınıfa giriyor, kendisine uygun materyali buluyor,
keşfediyor, orada vakit geçiriyor, acıkınca bir şeyler yiyor. Bu çocuk
öğrenmeye meraklıdır, deneyimlemeye meraklıdır. Böyle olduğu için de öğrenme
merakı hep kişiyle birlikte kalır. Kendisinde öğrenme, keşfetme merakı ve hazzı
olmayan olan bir kişi hayatta çok daha iyi yerlere gelebilir. Google’ın,
Vikipedi’nin kurucuları, Washington Post’un sahibi gibi dünyada birçok önde
gelen kurumda yaratıcı, üretici birimlerde çalışan kişilerin Montessori
eğitiminden geçtiğini görürüz. Dolayısıyla çocuğa kattığı şey bu özgür düşünce
ortamı, sağlıklı ruh hali, ezilmemiş çocuk, keşfetme merakını da kendi yanında
götüren bir çocuk diyebiliriz ki bu da bir çocuk için çok büyük bir artıdır
aslında.
Bu sistemden yöneticilerimiz haberdar değil mi?
Bu sistemden
yöneticilerimiz mutlaka haberdardır. Milli Eğitim Bakanı olup da Montessori
gibi çeşitli eğitim sistemlerini bilmemek mümkün değil. Dünyadaki bir tek
eğitim sistemi bu değil ki. Tabi ki haberdarlar ama Montessori sisteminin
handikaplarından bir tanesi de şu, ortamı kurabilmek çok pahalı. Mesela bir
Montessori okulunda bir sınıf yaklaşık 10 bin dolara ancak düzenlenebilir.
Çünkü sürekli materyal koymak gerekir. Bu metaryaller ilginç, ahşap ve doğal
olması gerekir. Ülkemizde ya da dünyada birçok yerde sınıfta tebeşir, silgi ve
tahta bile hala standart haline zor gelebilmişken tutup bir sürü materyali
bulundurmak, bu sistemi kurmak bir kere çok maliyetlidir. Devlet için de
maliyetlidir. İkincisi maliyetin dışında, bu sisteme geçildiği andan itibaren
bizim okullarımızda binlerce öğrenci vardır. Bu sistemi uygulamak için sınıf
sayısını azaltmak, fiziki şartların ve ekonomik şartların başta yerinde olması
gerekir. Daha sonrasında bunlar yerinde olsa bile zihinsel bir dönüşüm, değişim
yapılmalı. Bu köklü bir değişim olmalıdır mutlaka. Bu da arka planında bir
cesaret gerektirir aslında. Cumhuriyetin kuruluşundan beri uygulana gelmiş, var
olan eğitim sistemini tamamen bir tarafa bırakıp yeni bir eğitim sistemine
geçmek biraz zor. Özellikle öğretmen eğitimi gerektiriyor. Devlet kendi başına
bunu üstlenmek isterse bu iş biraz zor. Öğretmen eğiteceksin, sistemini
değiştireceksin, öğretmenine güveneceksin, sürekli materyal bulunduracaksın, bu
materyalleri yenileme imkânın olacak. Bu sistemi getirmek siyasi bir risktir.
Çok eleştirileri olacaktır. Hazır olmayabilirsiniz, altyapıyı yapmamış
olabilirsiniz ve tamamen sizi alt üst edebilir.
Buna daha rahat bir şekilde nasıl geçilebilir?
Devlet eğitim
sisteminden elini çeker, bu işi vakıflara bırakır, isteyen istediği tarzda
eğitim veren eğitim kurumunu açabilir hale gelirse o zaman geçebiliriz. Böylece
devletin kendisi de rahatlar. Ama devlet bunu ben yapacağım dediğinde bu kadar
büyük bir işi yapabilmesi gerçekten çok zordur. Eğitimin daha çok özelleşmesi,
yerele bırakılması, merkezi yapıdan kurtulması, müfredatın bir kenara atılması,
sınav merkezli bir sistemden vazgeçilmesi gibi temel paradigma değişimleri
gerektirir. Paradigmalar da kolay kolay değişmez.
Ülkemizde bu sistemi uygulayan okullar mevcut mudur?
Ülkemizde bu
sistemi uygulayan okullar tabi ki mevcut. Ancak çok yaygın değil. 1930’larda
Amerika’da, İtalya’da, Almanya’da birçok okul mevcuttu. Ülkemizde 100 tane okul
var mıdır? Şu anda 2013’e geldiğimizde “Evet” diyemeyiz. Daha doğrusu bu
okulların listesini görebileceğiniz bir ana çatı yok. Bunları derleyen, hangi
Montessori okulları varmış, bunlar sertifika edinmiş mi, gerçekten kafasına
göre mi bir okul açmış? Ben de Montessori okulu açabilirim ama Maria
Montessori’nin felsefesi ve öğretim sistemiyle ne kadar alakalı olmuş olabilir?
Bu değişebilir. Montessori son zamanlarda yaygınlaşıyor ülkemizde. Özellikle
başta büyük şehirlerde çok fazla yaygınlaşmaya başladı. Çünkü bu okulları
kurabilmek maliyet istiyor. Metaryaller yurt dışından getiriliyor. Normal bir
vatandaşın aylık 100 TL ödeyerek çocuğunu gönderebileceği okullar değil.
Montessori okulları var, biraz daha üst kesime hizmet eden okullar şeklinde
var. Bahçelievler Belediyesi bazı okullarını Montessori okullarına çeviriyor.
Ama Türkiye’de Montessori’de markalaşmış bir kurum yok. Maliyetlerden
kaynaklanıyor. Öğretmen eğitimin zorluğundan dolayı Türkiye’de Montessori ile
ilgili okullarda, üniversitelerde ders verilmemesinden dolayı kişiler kendini
yeteri kadar hazır da hissetmiyor. Bu nedenle tek tük girişimler var. Sadece o
düzeyde şimdilik.
Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?
Şunu demek
isterim, bir anda biz Montessori eğitim sistemine geçemeyiz. Montessori eğitim
sistemi güzel bir sistem ama bu ülkenin
bir de realitesi var. Montessori eğitim sistemine geçemesek bile var olan realite için bu şartlar altında
uygulayamayız. Ülkemiz için bir köşede, uzaktan bakıyor sadece bu sisteme. Halk
için ulaşımı zor. Anadolu’da da çok yaygın değil. Yaygınlaşabilmesi için ilk
olarak bir standardize çabasının olması lazım. Birisinin bu Montessori işini
üstlenmesi ve gerçekten buna gönül vermesi, bunun telif haklarını alması,
öğretmenlerin yetiştirilmesi ve okulları standardize etmesi gerekiyor.
Bu sisteme tam olarak geçemezsek bile eğitimde ne
gibi değişlikler yapılıp, Montessori'ye daha uygun bir hale getirebiliriz?
Bunu MEB
yapmıyor muhtemelen STK’lar yapacak. O yüzden bazı STK’lara daha çok iş
düşüyor. Bu iş derneğini açan STK’lara daha çok iş düştüğünü düşünüyorum. Bizim
ülkemizde gerekli olan şey var olan eğitim sistemindeki temel bazı ufak
düzeltmeleri bile düzeltebilirsek daha iyi olur. Mesele çocuksa, çocuğa daha
doğru davrandığınız, çocuğun daha merkeze alındığı, sınıf ortamlarının basit
şeylerle düzenlendiği, sınıfların materyal olarak biraz daha zenginleştiği bir
sisteme belki yavaş yavaş geçebiliriz. Ya da devlet bir anda şunu da diyebilir,
ben eğitimin içinden çekiliyorum da diyebilir. Montessori’ye ulaşamıyoruz diye
var olan sistemi devam ettirmek zorunda değiliz. Bu sistem içerisinde temel
paradigma değişiklikleri yapabiliriz. Sınıfta oturma düzenini değiştirmeyi
düşünebiliriz. Dersleri 40 dakika olmayabilir. Zil ile girip çıkan bir sistemi
değiştirebiliriz. Not verme işlemini değiştirmeyi düşünebiliriz. Neden not
verdiğimizi sorgulayabiliriz. Temel bazı paradigmaları değiştirerek çocuk
ruhunu zedeleyen şeyleri ortadan kaldırabiliriz diye düşünüyorum. Montessori
sistemlerden bir tanesidir, artılarıyla şu anda tartışılıyor. Bence gelecekte bu
işin dezavantajlarını da konuşmak gerekir. Başka sistemlerle birlikte
değerlendirip belki yeni bir eğitim sistemi keşfedebiliriz. Ama var olanı
sorgulamamız gerektiği kesin. Bu eğitim sistemimiz çok yanlış. Sorgulayarak
daha iyi bir eğitim sistemine ulaşabiliriz. Bu Montessori olur, başka bir şey
olur, değişebilir.